İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilme Girişimi ve Sonrasında Yaşananlar

Türkiye, hazırlanmasında etkin rol aldığı, ilk imzacısı olduğu ve adını imzaya açıldığı şehir olan İstanbul’dan alan İstanbul Sözleşmesi’nden, 20 Mart 2021’de bir Cumhurbaşkanı Kararı ile çekilme iradesini resmi olarak beyan etti. Esasen, bu kararla Türkiye, imzalayıp onayladığı bir uluslararası insan hakları sözleşmesinden çekilen dünyada ilk ve tek ülke oldu.

Çeşitli kadın düşmanı ve hak karşıtı gruplar tarafından hedef haline getirilmiş olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimi, esasen hukukun üstünlüğünün ağır saldırı altında olduğu, güçler ayrılığı ilkesinin aşındırıldığı ve devletin keyfi ve tek taraflı cumhurbaşkanlığı kararlarıyla, yeni başkanlık sistemi altında hiçbir parlamenter veya anayasal denetimden geçmeden yönetildiği bir politik ortamda gerçekleşti. Gerçekten de bu keyfilik, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme iradesini açıklayan Cumhurbaşkanı Kararı’nın 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gece yarısı saat 2.30’da Resmi Gazete’den  açıklanmasıyla kadın haklarına saldırılar bağlamında doruk noktasına ulaştı. Çekilme kararından sadece üç gün önce Aile Bakanlığı’nın Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu’nun 65’inci oturumunda İnsan Onuru, Eşitlik ve Yönetim Avrupa Konseyi Direktörü’nü ağırlayarak, kadına yönelik şiddet kapsamında İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması da dahil olmak üzere iş birliklerini konuştukları bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Bu gerçek göz önüne alındığında, çekilmeye ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı’nın kamuya ve hatta ilgili bakanlıklara danışılmadan ya da bilgilendirme yapılmadan alınarak yayınlandığı aşikardır. Türkiye 22 Mart 2021’deki çekilme kararını Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne bildirdi ve hemen akabinde de söz konusu bildirim, sözleşmenin çekilme prosedürüne ilişkin 80’inci maddesi uyarınca çekilmenin Türkiye bakımından geçerli olacağı tarih (1 Temmuz 2021) de belirtilmek suretiyle Avrupa Konseyi’’nin internet sitesinde yayınlandı. Böylelikle Türkiye, hazırlanması ve konsey dönem başkanlığında İstanbul’da imzaya açılması için büyük çaba gösterdiği, ilk imzacısı olduğu ve Meclis’te bulunan tüm partilerin vekilleri tarafından oy birliği ile onaylayarak yürürlüğe aldığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme niyetini resmi olarak beyan eden ilk ve tek ülke oldu. 

Türkiye’de, Avrupa’da ve Ötesinde Tepkiler 

Gece yarısı 2.30’da duyurulan çekilme kararı, kadınlar başta olmak üzere tüm kamuoyunda ve uluslararası çevrelerde büyük bir şok yarattı. 20 Mart 2021 sabahından itibaren kararın medyaya yansıması ve duyulmaya başlamasıyla, kadınlar ve LGBTİ+’lar ülke genelinde çeşitli kitlesel eylemlerle kararı protesto etmeye başladı. Kararın yayınlanmasının üzerinden henüz 24 saat bile geçmemişti ki kadınlar ve LGBTİ+’lar 42’den fazla şehirde sokaklardaydı. Kararın duyulması ile birlikte kadın hakları örgütleri ve platformları da basın açıklamaları hazırlayarak karara olan itirazlarını hızlı bir şekilde kamuoyu ile paylaştı.  Öğle saatlerinde ise 77 ilin barosu ve Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM), ortak bir metin yayınlayarak çekilme kararının hukuka aykırı olduğunu ve sözleşmenin halen yürürlükte olduğunu açıkladı. Barolar, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni iradesine sahip çıkmak üzere göreve; siyasal iradeyi ise Anayasa’nın 2. maddesinde açıkça tanımlandığı şekilde bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde hukuki tüm ilke ve kurallara uymaya” davet etti. Gün içinde dikkat çeken açıklamalardan biri ise iktidara yakınlığı ile bilinen Kadın ve Demokrasi Derneği’nden (KADEM) geldi. KADEM açıklamasında, İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddetle mücadele için önemli bir girişim olduğunun altını çizdi, sözleşmenin zemininden koparılarak toplumsal bir gerilim öznesi haline dönüştürüldüğünü, fesih kararını da bu gerilimin bir neticesi olarak gördüklerini, KADEM olarak tercihlerinin çekilme değil Konsey’e bir yorum beyanı verilmesi yönünde olduğunu ifade etti.

Fesih kararının akabindeki ilk 24 saatte verilen tepkiler kadın örgütleri ile sınırlı kalmadı. Çeşitli siyasi parti temsilcilerinin yanı sıra yazılı bir basın açıklaması hazırlayan bir diğer kurum ise Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) oldu. TÜSİAD, İstanbul Sözleşmesi’nin, yapılan karalama ve çarpıtmaların aksine, kadına yönelik her türlü şiddetle mücadelede ayrım yapılmaksızın herkesi koruduğunu, bu anlamda insan haklarını koruduğunu ve siyaset alanının mücadelelerine konu edilmemesi gerektiğini ifade etti.

Çekilme kararına uluslararası kadın örgütleri ile uluslararası kurum ve kuruluşlardan da büyük bir tepki geldi. Avrupa Kadın Lobisi, IWRAW AP (Uluslararası Kadın Hakları Eylem İzleme), WAVE (Avrupa Şiddete Karşı Kadınlar Ağı), ROKS (Kadın ve Genç Kız Sığınakları Ulusal Örgütü, RESURJ (Cinsellik ve Doğurganlık Adaletinin Sağlanması Ağı), IPPF European Network (Uluslararası Planlı Ebeveynlik Federasyonu Avrupa Ağı), WECF International (Ortak Bir Gelecek İçin Avrupa’da Kadınlar), ICAN (Uluslararası Sivil Toplum Eylem Ağı), WLUML (Müslüman Toplumlarda Yaşayan Kadınlar Ağı), International Campaign for Safe Abortion (Güvenli Kürtaj için Uluslararası Kampanya) gibi çok sayıda uluslararası ağ veya ulusal örgüt Cumhurbaşkanlığı Kararı’na karşı Türkiyeli kadınlarla dayanışma mesajları paylaştı. 

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric yaptığı açıklamada İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddetle mücadelede uluslararası düzeyde bir “altın standart” olduğunu belirterek Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararını  “yıkıcı bir haber” olarak nitelendirdi. Benzer şekilde, aynı gün, Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörü Dubravka Simonovic Türkiye’nin kadın haklarından geri adım atmasına tepki göstererek kadına yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğunu vurguladı. Birleşmiş Milletler Kadın Birimi bu kararın “kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti sona erdirmek için uluslararası iş birliğinin ve taahhüdün her zamankinden daha önemli olduğu bir anda” gelmiş olmasının kaygı verici olduğunu belirterek Türkiye’ye kararını gözden geçirme çağrısında bulundu. Benzer şekilde, Birleşmiş Milletler Türkiye ekibi de kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğunu ve bu ihlalin üstesinden gelmek için politika, yasama ve kurumsal düzeyde bütünlüklü ve kapsamlı eylemlere ihtiyaç olduğunu vurgulayarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının “derin endişe verici” olduğunu belirtti. Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Nacho Sanchez Amor ise yaptığı açıklamada “mevcut Türkiye hükümetinin gerçek yüzü bu: hukukun üstünlüğünü tamamen göz ardı etmek ve insan haklarından tam geriye dönüş” ifadelerini kullandı.

Yine aynı gün, 20 Mart 2021’de, aralarında Almanya, Fransa, İspanya, Finlandiya, İzlanda, Danimarka, Norveç ve İsveç’in olduğu çok sayıda ülke, dışişleri bakanlıkları vasıtasıyla Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine ilişkin tepki ve üzüntülerini açıkladı. Öte yandan çekilmeye ilişkin ABD’den tepki Başkanlık seviyesinden geldi. ABD Başkanı Joe Biden imzalı yapılan yazılı açıklamada, Biden Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılma kararını “derin hayal kırıklığı” ile karşıladıklarını ve çekilme kararının “dünya genelinde kadınlara yönelik şiddeti sona erdirme hareketi için ümit kırıcı bir geri adım” olduğunu ifade etti

Ertesi gün, tarihler 21 Mart 2021’i gösterdiğinde uluslararası insan hakları kurumlarından çok daha organize ve net tepkiler geldi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanı Heiko Maas, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Rik Daems ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric ortak bir açıklama yayınladı. Avrupa Konseyi’nin en üst seviye liderlerinden gelen söz konusu açıklamada sözleşmenin amacının kadınların temel insan hakkı olan şiddetsiz yaşam sürme hakkının korunması olduğu vurgulandı ve İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’de mecliste varılan oy birliği sonucu yürürlüğe konduğu hatırlatılarak çekilmenin mecliste tartışılmamış olmasından derin bir esef duyulduğu belirtildi. Benzer bir güçlü açıklama Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic’ten geldi. Mijatovic, hükümetin kadınların taleplerine kulak vermesi ve sözleşmeden çekilme kararını gözden geçirmesi gerektiğini ifade ederken sözleşme hakkında “kasıtlı olarak gerçeğe aykırı bilgi yayılmasına son verilmesi” çağrısında bulundu. Türkiye’nin çekilme kararına karşı verilen en büyük tepkilerden biri ise insan hakları hukuku sistemine düşülen tarihi bir not olması bakımından da kuşkusuz Birleşmiş Milletler İnsan Hakları özel raportör ve bağımsız uzmanları tarafından yayınlanan ortak açıklama oldu. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi bünyesinde yer alan başkan ve başkan yardımcısının da dahil olduğu 47 bağımsız insan hakları uzmanının imzasıyla yayınlanan metinde, uzmanlar, İstanbul Sözleşmesi’nin bir insan hakları sözleşmesi olduğunun altını çizerek, hükümete kadınların, sivil toplumun ve akademinin görüşlerine başvurulması ve sözleşmeden çekilme kararının yeniden gözden geçirilmesi çağrısında bulundu. İlerleyen günlerde Avrupa Konseyi üyesi 47 ülkeden 27’si Türkiye’yi kadına yönelik şiddet konusunda en kapsamlı araç olan sözleşmeye bağlılığını yinelemeye çağırdı.

Çekilme kararının duyulmasıyla birlikte gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında karara yönelik tepkiler arka arkaya gelirken Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı internet sitesinde sözleşmeden çekilme kararına ilişkin bir “basın açıklaması” paylaşıldı. Söz konusu paylaşımda “başlangıçta kadın haklarının güçlendirilmesini teşvik etmeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmiştir. Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararı alması da bu nedene dayanmaktadır” denilerek karar meşrulaştırılmaya çalışıldı ve LGBTİ+’lar açıkça, doğrudan ve devletin en üst kademesi tarafından resmi olarak hedef gösterildi. Uluslararası Af Örgütü, “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi haklı göstermek için LGBTİ+’ların hedef alınmasının tehlikeli bir adım” olduğunu vurgulayarak hükümete kararı geri çekme çağrısında bulundu.

Çekilme kararının hukuksuzluğuna yönelik tepkiler giderek artarken ilk olarak Adana, Ankara, Antalya, Bursa, İstanbul, İzmir, Mersin aralarında olmak üzere 35 baro, sözleşmeden çekilmeye ilişkin 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın “yok hükmünde” olduğu ve Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması talebiyle Danıştay’da dava açtı. Barolar tarafından ayrı ayrı açılan bu davalar, daha sonra sayısı yüzleri bulan iptal davalarının ilki oldu. Eş zamanlı olarak kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin protestoları artarak sürmeye devam etti. Kadın ve LGBTİ+ örgütleri herkesi bir hafta boyunca saat 21.00’de pencere ve balkonlarından ses çıkarmaya çağırdı. Türkiye’nin farklı yerlerinde bir hafta boyunca aynı saatte pencere ve balkonlardan tencere, tava ve düdük sesleri yükseldi. Kadın ve LGBTİ+ örgütleri, Avrupa Konseyi başta olmak üzere uluslararası insan hakları kurumlarına Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin hukuksuz ve gayrimeşru olduğunu açıklayan ve kararın geri çekilmesi için gerekli tepki ve baskıyı yapmalarına yönelik mektuplar gönderdi. Eş zamanlı olarak Kadın Koalisyonu, Meclis’teki milletvekillerine kararın hukuksuzluğunu açıklayan ve vekillere yasama yetkilerini kullanma çağrısında bulunan mektuplar gönderdi. 

Çekilme kararına ilişkin bir hafta boyunca gerek iç kamuoyundan gerekse uluslararası kamuoyundan gelen özellikle de kararın hukuksuzluğunu vurgulamaya odaklanan yoğun tepkiler ardından siyasi iktidar konuya ilişkin kendini savunma çabasına girdi.  İlk olarak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk “kadın haklarının korunması, kadına yönelik şiddetle mücadele noktasında kesinlikle bir geri gidiş söz konusu olmayacak” derken, İstanbul Sözleşmesi’nden “toplumsal ayrışmaya” sebep olduğu için çıkıldığını açıkladı. Hemen akabinde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili meclisin karar yetkisi olmadığını ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yasama alanına müdahalenin yasal ve hukuka uygun olduğunu iddia etti. Söz konusu açıklamada Erdoğan “Gireriz ve girdiğimiz gibi de çıkarız. Kimse ne önünü ne arkasını karıştırmasın. Bu iş de böylece bitmiştir” ifadesini kullandı.

Çekilme kararının ardından günler geçtikçe kararın iptali istemiyle toplumun farklı kesimlerinden kurumsal ve bireysel düzeyde iptal davaları açıldı. CHP Kadın Kolları Başkanlığı ve DEVA Partisi Kadın Politikaları Başkanlığı, HDP Kadın Meclisi ve Kadın Partisi, İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali için Danıştay’da iptal davası açtı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için genel başkan sıfatıyla şahsen Danıştay’a başvurdu. Barolar ve siyasi partilerden sonra sendikalar da sürece dahil oldu ve Eğitim Sen ve ilerleyen günlerde Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) da yürütmenin durdurulması ve kararın iptali istemiyle Danıştay’da dava açtı.

Öte yandan hafta boyunca polisin engellemelerine rağmen Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen irili ufaklı eylemlerde binlerce kadın ve LGBTİ+ İstanbul Sözleşmesi’nin feshini protesto etmek için sokaklardaydı. Polis engellerinin yetmediği hallerde ise siyasi iktidar protesto haklarını kullanan kadınlara bu kez pandemiyi öne sürerek engel olmaya çalıştı. Aynı günlerde iktidar partisi kapalı salonlarda oldukça kalabalık kitlelerle kongre yapmasına rağmen, Mersin’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını açık havada protesto eden Mersin Kadın Platformu’nun 6 üyesine pandemi gerekçesiyle toplam 21 bin 598 TL idari para cezası kesildi. Denizli’de ise İstanbul Sözleşmesi protestosuna katıldıkları gerekçesiyle dört İranlı mülteci hakkında jet hızıyla sınır dışı kararı verildi. Gözaltı gerekçesi olarak mültecilerin “basın açıklamasına katılmaları” ve “pankart tutmaları” gösterildi.

Çekilme kararının ve sonrasında LGBTİ+’ların açıkça ve doğrudan hedef gösterilmesinin idari alanda yansımaları kısa sürede kendini göstermeye başladı. Sağlık Bilimleri Üniversitesi yönetimi toplumsal cinsiyet eşitliği dersine “dini ve milli değerleri tartışmaya açtığı” gerekçesiyle soruşturma başlattı. Soruşturma gerekçesi olarak üniversite yaptığı açıklamada “aile yapımızı, toplumsal değerlerimizi hedef alan, örf, adet ve kadim geleneklerimize, dini ve milli değerlerimize zarar veren hiçbir ders içeriğini hoş görmemiz asla mümkün değildir. Ders bahanesiyle de olsa milli ve mukaddes değerlerimizin tartışma konusu yapılmasını asla tasvip etmiyoruz” dedi. Birkaç gün sonra ise Boğaziçi Üniversitesi’nde 2012 senesinde toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan akademisyen ve öğrencilerin emeğiyle kurulan Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu’nun (CİTÖK) tek ofis çalışanı, rektörlük tarafından zorunlu ücretsiz izne çıkarıldı ve böylece CİTÖK fiilen kapatılmış oldu. Aynı gün, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kadın cinayetlerine ve İstanbul Sözleşmesi’ne dikkat çekmek için hazırlayıp Zincirlikuyu’da bir binaya astığı, üzerinde “Ölmek İstemiyorum” yazan dev şikayet dilekçesi indirildi. İzleyen günlerde Diyarbakır’da faaliyet gösteren Rosa Kadın Derneği’ne polis baskın düzenledi ve Rosa Kadın Derneği çalışanlarının da aralarında bulunduğu 24 kadın gözaltına alındı.

Çekilme kararına ilişkin en önemli gelişmelerden biri nisan ayında yaşandı. 21 Nisan 2021’de, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye’nin iç hukuk usullerine uymayarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğini bildirmesinin ardından konseyin anayasal konularda uzman organı olan Venedik Komisyonu’ndan Avrupa Konseyi Sözleşmelerinin onaylanma ve feshedilmelerini düzenleyen hukuk kuralları hakkında karşılaştırmalı bir çalışma ve yönlendirici ilkeler hazırlamasını istedi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, antlaşmaların feshedilmesinin ulusal egemenlik alanına girdiğini belirtmekle birlikte Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin “demokratik süreçler açısından kaygı ve soru işaretleri oluşturduğu”nu ve Avrupa Konseyi tarihinde bir ilk olan bu yeni gelişmenin “demokratik toplumlarda uluslararası antlaşmaların feshedilmesini düzenleyen normlarla ilgili düşünsel bir çalışma gerektirdiğini” kaydetti

Yine nisan ayında, Meclis’te 9 Mart 2021 tarihinde kurulması kararlaştırılan “Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” ilk kez toplandı ve Komisyon Başkanlığı’na AKP ve MHP’li üyeler seçildi. AKP ve MHP’li üyelerden özellikle İslam Hukuku çalışan hukukçuları komisyona davet etme önerileri geldi. HDP’li ve CHP’li üyeler toplantıya katılmayarak verdikleri yazılı önerilerde, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için faaliyet gösteren kadın örgütlerinin komisyona dahil edilmesini talep etti. Kadın ve LGBTİ+ düşmanı söylemlerin sıkça yer bulduğu komisyonda yapılan görüşmelerde “6284 sayılı Kanun’un değiştirilmesi”, “15 yaşında evlenmenin insan hakkı olduğu”, “nikahsız birlikte yaşamaların sapkın ilişki olduğu”, “bir kadın öldürüldüğünde erkeğin de zarar gördüğü”, “erkeklere de sığınma evi açılması gerektiği” ve “helal gıda yemenin şiddeti azalttığı” gibi kadına yönelik şiddeti önlemek bir yana daha da artmasına sebep olacak öneri ve tespitler ortaya konuldu. Komisyona davet edilen kadın örgütü temsilcilerinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerini İstanbul Sözleşmesi’nin ve feministlerin zaten yıllardır ortaya koyduğunu söylemeleri ve sözleşmeden çekilme kararının gerekçesini sormaları üzerine sözleri kesildi ve kadınlar komisyonu İstanbul Sözleşmesi ile meşgul etmekle suçlandı. Komisyonun ilk birkaç toplantısının ardından muhalefet partileri üyelikten çekildi.

30 Nisan 2021’de İstanbul Sözleşmesi’ne dair bir Cumhurbaşkanı Kararı daha Resmi Gazete’de yayınlandı. Söz konusu 3928 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nda İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye açısından çekilme tarihinin 1 Temmuz 2021 olduğu ifade edildi.

Nisan ve mayıs aylarında kadınlar ve LGBTİ+’lar çekilme kararına karşı Türkiye’nin her  yerinde sayısız gösteri ve eylem düzenledi. Kadınlar ve LGBTİ+’lar İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceklerini sadece meydanlarda değil tarihi İstanbul surlarında, Ankara Kalesi’nde, Galata Kulesi’nde ve hatta denizin altında yaptıkları yaratıcı eylemlerle sayısız kez duyurdu. İstanbul Sözleşmesi için yapılan çalışmalar sınırları da aştı. Türkiye’den kadın ve LGBTİ+ örgütleri, Avrupa’dan örgütlerle ve uluslararası ağlarla bir araya gelerek İstanbul Sözleşmesi’ni ve saldırı altında olan toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmak için uluslararası bir kampanya başlattı. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelen saldırıların ve toplumsal cinsiyet karşıtlığının sınır aşan özelliğine karşı birlikte mücadele edilmesi ortak hedefiyle yola çıkan United for Istanbul Convention kampanya grubu pek çok uluslararası etkinlik ve forum düzenledi.

Mayıs ayına gelindiğinde barolar, siyasi partiler, meslek örgütleri, kadın ve çocuk hakları örgütleri ile yurttaşların bireysel olarak Danıştay’da açtıkları davaların sayısı 200’ü aştı. Çekilme kararına ilişkin açılan iptal davaları incelendiğinde, dava dilekçelerinin neredeyse tümünde vurgulanan ortak argümanlar şu şekilde özetlenebilir: 

  1. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir insan hakları sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi, Cumhurbaşkanı’nın çekilme yetkisi olan bir sözleşme değildir. Uluslararası insan hakları sözleşmelerinin onaylanmasına ve bunlardan çekilmeye ilişkin yetki, Anayasa’nın 90. ve 104. maddesi ve 244 sayılı Kanun ile 9 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde iken Cumhurbaşkanı’nın onaylama ve çekilme yetkisi ise ancak teknik, ticari ya da ikili uygulama sözleşmeleri gibi istisnai hallerde geçerlidir. İstanbul Sözleşmesi bir uluslararası insan hakları sözleşmesi olduğu için Cumhurbaşkanı’nın onaylama ve/veya çekilme yetkisinin olduğu istisnai sözleşmelerden değildir.
  2. İstanbul Sözleşmesi’nin onay kanunu yürürlüktedir. İstanbul Sözleşmesi’nin onaylanma kanunu olan 6251 sayılı Kanun halen yürürlükte olup ilga edilmiş değildir.
  3. İstanbul Sözleşmesi iç hukukta doğrudan doğruya etki ve uygulama alanı bulan bir sözleşmedir. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da kanunun uygulanmasında İstanbul Sözleşmesi’nin esas alınacağı belirtilmiştir. Çekilme kararı ile idarenin, yasama organının görev alanına giren bir yetkiyi kullanarak bir kanunda değişiklik yaptığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Böylesi bir sonuç Anayasa’ya açık aykırılık teşkil etmektedir.
  4. Çekilme, devletin temel hak ve özgürlükleri geliştirmeye ilişkin yükümlülüğüne ve kamu yararına aykırıdır. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetin sona erdirilmesi amacıyla hızlı ve etkili önleme ve koruma mekanizmaları kurarak kadınları ve ev içi şiddete maruz bırakılan herkesi koruma altına alan, devletlere toplumsal cinsiyet eşitliğini tesis etmek için bütünlüklü politikalar yapma sorumluluğu yükleyen bir sözleşmedir. Kadınların şiddetten uzak, eşit ve özgür yaşamalarının teminatı olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, devletin anayasal yükümlülüklerinden geri çekilmesi anlamına geldiği için devletin temel hak ve özgürlükleri geliştirmeye ilişkin anayasal yükümlülüğünün de ihlali anlamına gelmektedir.

29 Haziran 2021’de, yani çekilmenin resmileştiği tarih olan 1 Temmuz’a iki gün kala, Danıştay 10. Dairesi, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptaline ilişkin açılan davada kararın yürütmesinin durdurulması talebini 2’ye karşı 3 oyla reddetti.  Başkan Yılmaz Akçıl, Üye Metin Arıtı ve Üye Lütfiye Akbulut talebin reddi yönünde oy kullanırken Danıştay üyeleri İbrahim Topuz ve Ahmet Saraç karara katılmayarak şerh koydu. Daha sonra aynı talepli tüm davalarda “kopyala-yapıştır” şeklinde tekrarlandığı görülen kararın içeriğinde “milletlerarası andlaşmaların sona erdirilmesinin Cumhurbaşkanının yetkisi dahilinde olduğu” ifade edildi. Çoğunluk kararına katılmayan Danıştay Üyesi İbrahim Topuz şerhinde Cumhurbaşkanı’nın sözleşmeden çekilme yönünde karar alması için TBMM tarafından kanun çıkartılması gerektiğine ve sözleşmenin onaylanmasına ilişkin 6251 sayılı Kanun’un hala yürürlükte olduğunu, TBMM tarafından yürürlükten kaldırılmadığını ifade ederek yürütmeyi durdurma kararı alınması yönünde oy kullandı. Danıştay Üyesi Ahmet Saraç ise şerhinde yetkide ve usulde paralellik ilkesini vurgulayarak, bir işlem hangi usule uyularak tesis edilmişse aynı usule uyularak geri alınması, kaldırılması veya feshedilmesi gerektiğinden hareketle yürütmenin durdurulması talebinin kabulü yönünde oy kullandı.

1 Temmuz 2021’de sözleşmeden çekilmek için Avrupa Konseyi’ne yapılan bildirimin ardından geçen 3 aylık süre doldu ve bu tarih itibariyle Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çekilmiş olduğu Avrupa Konseyi’nin internet sitesinde de ilan edildi. Öte yandan 1 Temmuz, Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca kadın ve LGBTİ+’nın direnç ve isyanıyla meydanları doldurduğu ve polis barikatlarını yıktığı gün olarak da tarihe geçti. Kadınlar ve LGBTİ+’lar İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Elazığ’da, Hopa’da “Bizim için Bitmedi!” ve “Haklarımızdan da Hayatlarımızdan Vazgeçmiyoruz!” diyerek meydanlara indi. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen Cumhurbaşkanlığı, aynı gün Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı’nı açıkladı. Planda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı ve kadına yönelik şiddetle mücadelede ortaya konulmuş en kapsamlı yol haritası olan İstanbul Sözleşmesi’nin adı hiç geçmedi.

1 Temmuz’u izleyen günlerde kadınlar ve LGBTİ+’ların sözleşmeden vazgeçmeyecekleri talebindeki ısrarları siyasette yer bulmaya devam etti. 3 Kasım’da İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 7 Kasım’da da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara geldikleri ilk 1 hafta içinde İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden imzalanacağını taahhüt ve ilan etti. 

2021 Kasım ayına gelindiğinde, kararın iptali yönünde açılan davalarda yürütmenin durdurulması taleplerinin reddine ilişkin kararlar ilgili kadın örgütlerine tebliğ edilmeye başlandı. Yürütmeyi durdurma isteminin reddi kararının verildiği ilk dava olan Meral Akşener’in davasında, Akşener’in karara itiraz ederek Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na başvurması üzerine 18 Kasım’da Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da Akşener’in yürütmeyi durdurma talebini reddetti. Bu kez 5’e karşı 8 oyla alınan kararla, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yürütmesinin durdurulması talebinin reddi hukuken kesinleşmiş oldu. Karara muhalefet eden Danıştay üyeleri ortak kaleme aldıkları karşı oy yazısında, kamu hukukunun genel ilkelerinden olan yetkide ve usulde paralellik ilkesi gereğince, bir işlem hangi usule uyularak tesis edilmişse aynı usule uyularak geri alınması, kaldırılması veya feshedilmesi gerektiğini ifade ederek yürütmenin durdurulması kararı yönünde oy kullandı. 

Danıştay 10’uncu Dairesi önüne gelen 200’ü aşkın davanın esastan incelemelerine kademeli olarak Nisan 2022’de başladı. İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararına karşı açılan davalardan 10 tanesinin (29 Ekim Kadınları Derneği, Şenal Sarıhan, Ankara Barosu, Diyarbakır Barosu, Tekirdağ Barosu, Erzurum Barosu, Gaziantep Barosu, Serap Yazıcı, Gelecek Partisi Kadın Kolları ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası) ilk duruşması 28 Nisan 2021’de Danıştay’da görüldü. Davalar için Türkiye’nin farklı illerinden gelen tam 810 avukatın yetki belgesi sunması ile kadın örgütlerinin yoğun ısrar ve çabaları neticesinde duruşma  Danıştay binasının konferans salonuna taşınarak halka açık bir şekilde görüldü. Avukatların yanı sıra, kadın örgütleri başta olmak üzere, LGBTİ+ örgütleri, barolar, insan hakları örgütleri, meslek örgütleri ve sendika temsilcilerinden oluşan tarihi bir kalabalık Danıştay konferans salonunu merdivenlere taşarcasına doldurdu. . Yüzlerce kadın ve LGBTİ+’nın katıldığı duruşma, davalara bakan Danıştay 10. Daire Başkanı’nın duruşma başında söylediği gibi Danıştay tarihinin en kalabalık duruşması olarak tarihe geçti. Yaklaşık 6 saat süren duruşmanın sonunda Danıştay savcısı Aytaç Kurt, tüm dosyalarda, sözleşmeden çekilme kararının hukuka aykırı olduğu ve bu nedenle iptali gerektiği yönünde mütalaa verdi. 

Açılan diğer davaların bir kısmının duruşmalarının görülmesine 7, 14 ve 23 Haziran 2022’de yapılan duruşmalarla devam edildi. Yaklaşık 20’şer dosyanın gruplara ayrılarak görüşüldüğü her bir duruşmada Türkiye’nin çok farklı şehirlerinden gelen kadınlar, tarihi bir kalabalıkla Danıştay konferans salonunu doldurdu. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı açılan davaların bir kısmının görüldüğü her dört duruşmada da, dosyaların savcıları, çekilme kararının hukuka aykırı olduğu ve iptali gerektiği yönünde mütalaalar verdi. Her ne kadar çekilme kararının iptali istemiyle açılan tüm davaların duruşmaları görülmediyse de, Danıştay 10’uncu Daire, 23 Haziran’da yapılan duruşmada, görülen duruşmanın son duruşma olduğunu ve gerekçeli kararın adli tatilden önce taraflara tebliğ edileceğini duyurdu.

19 Temmuz 2022’de Danıştay 10’uncu Dairesi İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını açıkladı. Danıştay 10’uncu Dairesi, Sözleşme’den çekilme kararına karşı açılan davaları, Danıştay savcıları ve tetkik hakiminin çekilme kararının hukuksuz olduğu ve iptalinin gerektiği yönünde görüş bildirmesine rağmen, 2’ye karşı 3 oyla reddetti. 5 üyeli Daire’nin hakimlerinden Yılmaz Akçil, Metin Arıtı ve dairenin tek kadın hakimi olan Lütfiye Gözütok Akbulut çekilme kararının hukuka uygun olduğu yönünde oy kullanırken, İbrahim Topuz ve Ahmet Saraç çekilme kararının hukuksuz olduğu ve iptali gerektiğini savunarak karşı oy kullandı. Dava tarafları, kararı kendilerine UYAP üzerinden tebliğ edilmeden dakikalar önce basından öğrenmiş oldu. Kararın basına ulaştırılan halinde, karar metinde “kırmızı ve üstü çizili” bazı ekleme çıkarma ve düzeltilerin görünür olması, bir başka ifadeyle, kararın bir başka göz tarafından okunarak metinde oynamaların yapılmış olduğunun anlaşılması, hukukçular başta olmak üzere kamuoyunda kararın yazıldıktan sonra Cumhurbaşkanlığına gönderilip gönderilmediği üzerine tartışma yarattı. Bu kapsamda “kırmızı” ile karar metnine daha sonra eklenen kısımlar arasında Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’ndaki vaatlerin yer alması ve yine davalı Cumhurbaşkanlığının duruşmalarda ifade ettiğ savunmaların neredeyse kelimesi kelimesine yer alması dikkat çekti.

* Bu yazı, büyük oranda yazarın AĞ-DA Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dayanışma Ağı tarafından yayınlanan “İstanbul Sözleşmesini Savunmak: Toplumsal Cinsiyet Temelli Nefret Söylemiyle Mücadele İçin Politika Önerileri” raporu için kaleme aldığı makale baz alınarak hazırlanmıştır.